Üçlü Birlik

Üçlü Birlik

I. Tek Tanrı’ya inanıyoruz.

Hristiyanlar tek Tanrı’ya inanırlar. Kutsal Kitap’ın birçok yerinde Tanrı’nın tekliği vurgulanır. Örneğin:

“Sonunda dünyanın bütün ulusları bilsinler ki, tek Tanrı RAB’dir ve O’ndan başka Tanrı yoktur. Bugünkü gibi O’nun kurallarına göre yaşamak ve buyruklarına uymak için bütün yüreğinizi Tanrımız RAB’be adayın (Tevrat: 1.Krallar 8:60-61).”

“Tek RAB sensin. Gökleri, göklerin göklerini, bütün gök cisimlerini, yeryüzünü ve içindeki her şeyi, denizleri ve içlerindeki her şeyi sen yarattın. Hepsine sen can verdin. Bütün gök cisimleri sana tapınır (Tevrat: Nehemya 9:6).”

“Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımalarıdır (İncil: Yuhanna 17:3).”

Yukarıdaki Kutsal Kitap ayetlerinde Tanrı’nın tekliği vurgulanır. Eğer Kutsal Kitap’ta bir yerde bile Tanrı’nın “tek Tanrı” olduğu söyleniyorsa ve bizler üç tanrıya inandığımızı söylersek ortada saçma, anlamsız bir durum vardır.

II: Üçlü Birlik Öğretisi nereden çıktı?

İlk yüz yılarda Kilise Babaları olarak adlandırılan Hristiyan ilahiyatçılar Kutsal Kitap’a baktıklarında Tanrı’nın insanlara görünmeyen Öz, Söz (Kelam) ve Ruh olarak açıkladığını gördüler.

“Hiç kimse hiçbir zaman Tanrı’yı görmüş değildir” (1.Yuhanna 4:12). Yaratan, tasarlayan varlık olarak buna görünmeyen Öz, dediler.

Aynı zamanda ilk yüzyıllardaki ilahiyatçılar Kutsal Kitap’ta Söz’ün (Kelam’ın) yaratılmamış, yaratıcı olduğu gerçeğini gördüler ve buna  “Söz (Kelam) Tanrı’dır” dediler ve Söz’ü görünmeyen Öz’den ayırmadılar.

“Tanrı, “Işık olsun” diye buyurdu ve ışık oldu” (Tevrat: Yaratılış 1:3).

Yine bu ilahiyatçılar Kutsal Kitap’ta Ruh’un yaratılmamış ve yaratıcı olduğunu gördüler. Söz’de olduğu gibi yaratılmamış olmak, yaratmak, yoktan var etmek yalnız Tanrı’nın özelliği olduğundan “Tanrı Ruh’tur” dediler.

“Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde hareket ediyordu” (Tevrat: Yaratılış 1:2).

Sonuçta: Aynı öze sahip tek Tanrı kendini yaratılışta görünmeyen Öz, Kelam ve Ruh olarak açıklamıştır” dediler. Tanrı ile insanının kişisel ilişkisini ifade etmek için görünmeyen Öz’e Baba, insanlara kendini açıkladığı Kelam’a Oğul, yaratılışta etkinliğini Ruh’a da Kutsal Ruh denildi (Baba ve Oğul fiziksel değil manevi bir anlam ifade eder).

Adından da anlaşılacağı gibi Üçlübirlik öğretisinde üç tanrıdan değil, üç ayrı kişilikte kenedini açıklayan ve gösteren bir Tanrı’dan söz edilir.

III. Örnek verelim.

Şimdi verilen örnek yetersiz olabilir, ama Üçlübirlik öğretisini anlamaya yardımcı olur. İfade etmediğiniz sürece sizin düşüncenizi kimse bilemez, göremez. Ancak söz olarak ifade edildiğinde düşünceniz anlaşılır. Ve ifade edilen sözde insanları harekete geçirecek bir etki olması gerekir, yoksa söz anlamsız olurdu. Düşünce, söz ve etki birbirine hiç benzemez, ama bir arada bulunduklarında anlamlıdır. Bunlardan birini çıkarmak diğerlerini anlamsızlaştırır.

Belki düşüncenize öz, ifade edilişine söz, etkisine ruh, dersek Üçlübirlik öğretisi biraz daha anlaşılabilir.

Tevrat ve Zebur’un Durumu

Tevrat ve Zebur’un Durumu

Bazı insanlar bizlere gelip şöyle güzel ve mantıklı görünen bir hikâye anlatırlar: “İlkin Tanrı Tevrat’ı Hz. Musa aracılığıyla Yahudi halkına yolladı ama etkin olmadığı veya hahamlar onu değiştirdikleri için ardından Zebur’u Hz. Davut’a indirdi, fakat onun geçerliliği bitince Tanrı Hz. İsa aracılığıyla Hıristiyan kavmine İncil’i verdi. Yine insanların İncil’i tahrif etmeleri üzerine Tanrı sonsuza dek kalıcı olacak Kuran’ı Müslüman halkına Hz. Muhammed aracılığıyla yollamaya karar verdi.” İlk başta bunu belirtelim ki gerçek tarih böyle bir iddiayı desteklemiyor. Daha önemlisi, Tanrı gerçekten birbirini geçersiz kılan farklı vahiyler farklı kavimlere göndermiş olsaydı hem kafamızı adeta allak bullak etmiş hem de kendi karakteriyle çelişmiş olurdu. Tevrat ve Zebur (Eski Antlaşma) sadece Musa ve Davut’un yazmış olduğu kitaplardan ibaret değil, bunun dışında, Tanrı’nın esinlemiş olduğu başka peygamberlere ilettiği vahiyleri de içermektedir (Eyüp, Süleyman, Yeşaya, Zekeriya vs.). Eski Antlaşma İsrail halkına gönderilen ve kutsal peygamberlerin yazılarını içeren 39 bölümlük bir bütündür. Ayrıca, bu kutsal yazılar aynı ortak mesajı sürdürmekte ve birbirini geçersiz kılmamaktadır. Hatta peygamberlerin sözlerinin başından sonuna kadar İsa Mesih’i işaret ettiklerini ve İsa Mesih’te tamamlandıklarını güvenle söyleyebiliriz (bkz. Luka 24:25-27İbraniler 1:1-3). Bu anlamda İncil (Yeni Antlaşma), Kutsal Kitap’ın ilk yarısı olan Eski Antlaşma’yı tamamlamış oldu. Her bir Hıristiyan hem Eski, hem de Yeni Antlaşma’yı Tanrı’nın Sözü olarak kabul eder. İncil’in olduğu gibi, Eski Anlaşmanın yazılarının günümüze kadar bozulmadan geldiğine dair bol tarihsel ve arkeolojik kanıtlar bulunmaktadır. 

Kaynak: Hey Gavur! Anlatsana kitapçığı

İznik Konseyi ve İncil

İznik Konseyi ve İncil

İncil konusundaki bir başka iddia ise İznik şehrinde yapılan konseyde 4.400’ü aşkın değişik el yazmalarından en uygun görülen dört farklı (MattaMarkosLukaYuhanna) İncil’in seçildiği yönündedir. Hatta kimileri çok basit ve komik bir iddiada bulunur: “Piskoposlar üzerinde yüzlerce İnciller bulunan masayı sallamışlar ve kitapların birçoğu düşmüş sadece dört tanesi kalmış. Bunları da hakiki İncil olarak kabul ettiler.” Milletin bu tür şeylere nasıl inandığı bizi şaşırtıyor — tabii ki bunu da itiraf edelim ki bizler de eskiden böyle hurafelere inanıyorduk. Bu iddiaların akıl dışı ve çok komik olduğu aşikârdır. Bugün elimizde olan ve okuduğumuz İncil’in sadece içindekiler bölümüne bakıldığında bu hikâyenin gerçeği yansıtmadığını görürüz, çünkü Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncil’in sadece ilk dört bölümü oldukları ve İncil’in toplamı 27 bölümden oluştuğu görülebilir. Yukarıda belirttiğimiz gibi eski ve tarihi kaynaklara göre elimizdeki İncil’den başkası olmamıştır. Peki, İznik konseyi denen şey nedir? M.S.325 yılında toplanan konseyde İsa Mesih’in ilahi sıfatı tartışıldı. Özellikle İsa Mesih’in tanrılığını kabul etmeyen ve inanlıları bu düşüncesi ile doğru yoldan çıkarmak isteyen Aryus adındaki bir kilise görevlisinin iddiaları görüşüldü. Bu görüşmeler neticesinde İsa’nın tanrılığı tartışılamayacak bir olgu olarak kabul edilmiş ve yayınlanan bir inanç bildirgesi ile bu karar dünyanın dört bir yanındaki Hıristiyan topluluklarına bildirilmiştir. İznik Konseyinde İncil’in metinleri üzerine bir tartışma söz konusu olmamıştır. Tersine katılan herkes aynı İncil’i kullanarak İsa Mesih’in tanrılığını tartışıp ortak bir anlayışa vardılar. 

Kaynak: Hey Gavur! Anlatsana kitapçığı

Asıl İncil Değiştirildi mi?

Asıl İncil Değiştirildi mi?

Birçok insan bize gelip kanıtlanan bir gerçekmiş gibi, İncil’in tarih boyunca “papazlar” tarafından tahrif olduğunu söylüyor. İlginç tarafı şudur, daha bugüne kadar hiç kimse buna ilişkin zerre kadar kanıt gösterememiştir — hepsi kulaktan dolma boş ve yersiz iddiaların ötesine gitmiyor. Komik taraf şudur, diyelim ki Mesih’ten 400-500 sene sonra yaşamış bir papaz İncil’in bazı öğretilerini benimsemediği için onu değiştirmek istedi, fakat bunu tamamıyla gerçekleştirebilmesi için dünyanın dört bucağına yayılan binlerce İncil kopyalarının hepsini bir araya toplayıp tek tek yeniden yazması gerekiyordu. Sizce bu mümkün mü?

Yine başka birisi, İncil’in aslının çoktan kaybolduğunu, Hıristiyanların şimdi kullandığı İncil’in uydurma olduğunu emin bir şekilde iddia eder. Peki, elimizdeki İncil’in orijinal olmadığına dair kanıt var mı? Tam aksine içsel veya dışsal kanıt olsun, tarihsel, bilimsel ya da mantıksal kanıt olsun, her alanda İncil’in Tanrı’nın esini olup bozulmayarak elimize ulaştığını kanıtlayabiliyoruz. Yukarıdaki iddiaları gerçek olarak kabul ettik var sayalım, Tanrı’nın hikmeti ve gücünü hiçe indirgeyip karakterini küçümsemiş olmaz mıyız? Hâlbuki hepimiz Kadir olan, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten bir Tanrı’ya inanıyoruz. Eğer Tanrı dün, bugün ve sonsuza dek değişmez tek Tanrı ise, kendi Sözünün de değiştirilmesi olanaksızdır, çünkü Tanrı sözlerini insanlara esinlediğine göre onları koruyabilecek güçte olsa gerek. Yoksa bu asılsız şeyleri söyleyerek, haşa, sapkın papazların Tanrı’dan daha güçlü olduğunu mu iddia ediyoruz? Tam aksine Tanrı kutsal sözlerinin asla değiştirilemeyeceğine dair defalarca vaatte bulunmuştur (bkz. Mezmur 119:891.Petrus 1:23-25).

İkinci olarak İncil’in değiştirilmediğini ispatlayan binlerce tarihi elyazmaları arkeolojik müzelerde hâlâ mevcuttur. İsa’dan sonra ilk yüzyıllardan başlayarak eski kilise döneminden kalan 5.000 metinden daha fazla Grekçe (Eski Yunanca) el yazması, İncil kalıntıları vardır. Ayrıca Mesih’ten kısa bir zaman sonra diğer dillere (Latince, Kildanice, Süryanice vs..) çevrilmiş 9.000’den fazla İncil el yazmaları bulunmaktadır. Şimdi elimizde mevcut olan bu İncil, eski dokümanlar incelenerek birbiriyle kıyaslanarak güncel Türkçe’ye çevrilmiştir.

Bakın, eskiden kalan eserlerden hiçbir kitap (Örneğin: İlyada ya da Aristo eserleri) Kutsal Kitap gibi var olan ispatların yüzde beşine bile sahip değildir. Yani dünya çapında İncil kadar sağlam ve güvenli bir şekilde aktarılmış, dikkatlice çevrilmiş ve itinayla korunmuş hiçbir tarihi eser bulunmamaktadır. 

Kaynak: Hey Gavur! Anlatsana kitapçığı