Neden Müjde diyorlar?

Neden Müjde diyorlar?

İNSAN NEDEN BU DÜNYADA?
Tanrı “kendi benzeyişinde” olarak yarattığı insanı kutsadı. Bu bağlamda “kutsadı” sözcüğü şu anlama gelir: Tanrı insanın kendisiyle anlamlı, yakın bir ilişki içinde yaşamasını amaçlamıştır. İnsan, Tanrı’nın egemenliğine üyeydi ve Tanrı’ya güvenip verdiği vahyi yerine getirerek Tanrı’yı sevmenin ve O’na tapınmanın ne anlama geldiğini, Tanrı’nın egemenliğinin değerini gösterecek, Tanrı’nın dünyayı kutsama aracı olacaktı. (Yaratılış 1:26-28; Mezmur 8).

İNSAN BU HALE NASIL GELDİ?
Ne var ki, insan Tanrı’nın buyruğunu yerine getirmek istemedi. Tanrı gibi olmak isteyen insan, her konuda kendi yolunu seçmek ister, kendi yaşamını yönetmekte ısrar eder. Günahın özü, insanın Tanrı’ya karşı takındığı asi tutum, insanı Tanrı’nın isteklerini yerine getiremez duruma sokan bir etkendir. Günahın sonucu olarak insanla Tanrı arasındaki yakın ilişki bozuldu ve insan günahın kölesi oldu. Bu bozuk ilişki ruhsal ölüm olarak nitelendirilir. Dünyaya gelen her insanın acıklı durumu, işte budur. İnsan günahtan ötürü ruhsal olarak ölüdür ve Tanrı’nın isteklerini her zaman yerine getirme yetisinden yoksundur (Romalılar 1:18-32; Efesliler 2:1-3).

TANRI’NIN BU DURUMUMUZA BAKIŞI NEDİR?
Tanrı insanı sever. Ancak bütün sıfatları uyarınca tutarlı davranan, sonsuz ve adil Tanrı, günahı cezasız bırakamaz. Günahlı insanın Tanrı’nın kutsal egemenliğinde yer alması mümkün değildir. Kutsal Tanrı’nın ölçütlerine erişemeyen kişi, cehennemde, Tanrı’dan sonsuzluk boyunca ayrı kalacaktır (Vahiy 20:11-15; Matta 25:41-46).

BU DURUMU DEĞİŞTİREBİLECEK BİR ŞEY YAPABİLİR MİYİZ?
İnsan kötülüklerini iyilikle dengelemek için ne kadar uğraşıp didinse de, yaptığı veya yapacağı sayısız iyilik veya sevap, Tanrı ile olan ilişkisini onarmaya yeterli olamayacaktır.

Aynı şekilde, insan herhangi bir dinin koyduğu kuralları uygulamakla da kendini bu ümitsiz durumdan kurtaramaz. Tanrı zaten iyilik yapmamızı ister, iyiliklerimizin kötülüklerimizi telafi etmeye bir yararı yoktur. Tanrı’nın yasası, günahlı insanı kurtuluşa eriştirmek için değil, günahlı olduğumuzun bilincine varmamız için verilmiştir (Galatyalılar 2:11-4:7).

HİÇBİR ŞEY YAPAMAYACAĞIMIZA GÖRE HİÇBİR ŞEKİLDE KURTULUŞ YOK MU?
Tanrı, hem sevdiği insanları günahlarının gerektirdiği ölüm cezasından kurtarmak ister hem de günahı cezasız bırakamaz. Bu ikilemin çözümlenmesi mümkün mü? İşte İsa Mesih’in çarmıh üzerindeki ölümü burada anlam kazanmaktadır. İsa’nın ölümü kaza, talihsizlik veya adaletsizlik eseri değil, bilinçli ve amaçlı bir eylemdir; Tanrı’nın çok önceden hazırladığı kurtuluş planının temelidir (1. Petrus 1:20).

İsa Mesih babasının sözünü dinleyen bir Oğul olarak sizin, benim, bütün insanların günahlarını yüklenerek bizim cezamızı çekti; bizim yerimize kurban olarak öldü. Üçüncü gün ölümden dirildi. Böylece, hem günaha tutsaklıktan kurtulamama sorunumuzu ortadan kaldırdı hem de ruhsal olarak ölü insanın ihtiyacı olan yeni ve sonsuz yaşamı sağladı (Romalılar 3:21-31; 1. Korintliler 15:1-4).

FAKAT İSA MESİH BÖYLE BİR ŞEYİ NASIL YAPABİLİR? O BİR PEYGAMBER, DEĞİL Mİ?
Evet, peygamberdi ama aynı zamanda İsa Mesih peygamberden çok daha üstündü. İncil’in öğretisine göre İsa Mesih, Tevrat, Zebur ve diğer peygamberlerin geleceğini önceden bildirdikleri Kral ve Kurtarıcıdır. İsa Mesih, Tanrı’nın özü olan Tanrı Sözü’nün ta kendisi; tam ve gerçek insan tam ve gerçek Tanrı’dır. İşte böylelikle İsa Mesih hem insanın yerine günahın bedelini ölümle ödeyebilmiştir hem de günahlı olmadığı, tümüyle kutsal olduğu için insanlara güvenilir bir kurtuluş armağanı sunabilmektedir (Yuhanna 1:1-18; Filipililer 2:5-11; Koloseliler 1:15-20).

BU KURTULUŞA NASIL ERİŞEBİLİRİM?
Sadece ve sadece İsa Mesih’e güvenmekle bu kurtuluşa sahip olabilirsiniz. Kurtuluş ve sonsuz yaşam, Tanrı’nın insanlara verdiği çok değerli ve büyük bir armağandır (Galatyalılar 2:16; Efesliler 2:8-9).

Tanrı, İsa Mesih’e güvenen herkesin günahını bağışlar (Efesliler 1:7). Böyle bir insan aklanır (Mesih’e ait olduğu için Tanrı onu kabul eder), Tanrı’yla barıştırılır (Romalılar 3:24) ve göksel yaşama daha bu dünyadayken kavuşur (Yuhanna 3:16).

Üstelik İsa’ya güvenen kişi, O’nun vaat ettiği Kutsal Ruh’u alır (Romalılar 8:9). Kutsal Ruh, Tanrı yolunda yürüyebilmemiz için, bu dünyada Tanrı’nın yaratılış amacını yerine getirmek için bize gereken gücü sağlar (Galatyalılar 5:13-26). Mesih imanlıları bu Ruh sayesinde, yaşamlarını hem Tanrı’nın isteğine göre hem insanların yararına olacak işler yaparak sürdürebilirler (Titus 3:8, 14).

İsa’ya güvenen kişi, O’nun ölümü ve dirilişi sayesinde kutsal kılındığı için cennete girip sonsuzluk boyunca Tanrı’yla yüz yüze yaşayacağına dair güvenceye sahip olur (1. Petrus 1:3-5; Romalılar 8:31-39).

İncil Değiştirilmedi

İncil Değiştirilmedi

Toplumumuzda maalesef İsevilik (Hıristiyanlık) hakkında birçok yanlış bilgi bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de İncil’in bozulduğu veya değiştirildiği iddiasıdır.

Bu iddiadan kısaca bahsedelim:

“M.S. 326 yılında toplanan İznik Konseyi’nde İncil değiştirildi, yüzlerce İncil nüshası arasından dört tanesi seçilip diğerleri yakıldı, İmparator Konstantin İncil’e kendi adını yazdırdı” gibi iddiaları, hiç bir kanıt niteliği taşımayan tarihsel bir belge olmadığı halde, duymak mümkündür.

İddialar kısaca bunlardan ibarettir. Şimdi bu iddianın aksini ispatlayan kanıtlara değinmeden önce İznik Konseyi’nde ne olup bittiğinden bahsedeceğiz.

Bu dönemde Arius isminde İsa Mesih’in kimliği hakkında sapkın öğretiler yayan bir kişi vardı. Bu kişinin öğretileri gerçektende alışılmışın dışındaydı. Arius, İsa Mesih’in elçilerinin öğretilerine uygun konular öğretmiyordu. İşte İznik Konseyi Arius’un yaydığı sapkın öğretilere karşı kilisenin saflığını korumak için toplanmıştı.

İznik Konseyi hakkında akılda kalması gereken önemli nokta, İncil’i değiştirmek için değil Arius’un öğretişlerini değerlendirmek için toplanmasıdır. “Arius, İskenderiye’deki on iki kilise bölgesinden biri olan Baucalis’ten sorumlu deneyimli bir kilise önderiydi… Yaklaşık 318 yılında piskopos Alksandrosla ters düştü. Arius sadece Baba’nın gerçek Tanrı olduğunu, Oğul’un özde Baba’dan farklı olduğunu iddia ediyordu… Sonunda imparator bölünmeyi önlemek umuduyla konseyi Nicomedia yakınındaki İznik’te topladı…” Konseyin toplanış amacı budur.

İlk olarak şunu bilmemiz gerekli, tarihte herhangi bir dönemde yapılmış resmi bir toplantı ya da önemi büyük, konsey dediğimiz evrensel bir toplantı hakkında sağlıklı bilgi edinebilmemiz için o dönemde yaşamış tarihçilerin kitaplarını ve yapılmış olan toplantının ortaya koyduğu sonuç bildirgesini incelemeliyiz. İznik Konseyi tarihsel bir olay olduğu için bu konsey hakkında sağlıklı bilgi edinmek amacıyla tarih biliminin izlediği yöntemleri izleyeceğiz.

İlk olarak gerçekten iyi birer kanıt niteliği taşıyan, İznik Konseyi’nin yapıldığı yıllarda ki tarihsel metinleri inceleyeceğiz. İznik Konseyi ile ilgili bilinen tarihi kaynaklar o konseye katılan ve orada konuşmaları kaydeden Evstatyus, Atanas ve Evsebyus’un eserleridir.

İznik Konseyi’nde İncil ile ilgili çalışma yapılmadığını doğrulayan kaynaklar: Antakyalı Evstatyus’un bir eseri, Atanas’ın “İznik Konseyi’nin Kararları” adlı eseri (İ.S. 350 ile 354 yılları arasında yazmıştır), 369 yılında Kuzey Afrikalı dini liderlere yazdığı bir mektup ve Sezariyeli Evsebyus’un 325 yılında yazdığı mektuptan oluşmaktadır. Aynı şekilde İznik Konseyi Sonuç Bildirgesi’ni incelediğimizde de İncil ile ilgili bir tanım görmüyoruz.

Şimdi ise elimizdeki İncil’in değiştirilmemiş sağlam ve güvenilir olduğuna inanmamızı sağlayan, İznik Konseyi’nin yapıldığı tarihten çok önce yazılmış olan İncil nüshalarından bahsedeceğiz.

  • 1920 yılından beri İngiltere Manchester kentinin John Rylands Üniversitesi Kütüphanesi, Yeni Antlaşma’nın şimdiye kadar bulunan en eski kopyasının bir parçasına sahiptir. Bu parça, İ.S. 130-140 yıllarına aittir.
  • İsviçre’nin Cenevre kentine yakın olan Bodmer Kütüphanesi’nde çok değerli bir koleksiyon vardır. Bu koleksiyon Yeni Antlaşma (incil) yazarlarının İ.S. 250-300 yıllarına ait olan iki eski kopyasını da içermektedir
  • Yeni Antlaşma’nın ilginç bir el yazması nüshası 1933 yılında Fırat nehrinde, Salihiye’deki kazılar esnasında bulunmuştur. İ.S. 235 yıllarına ait olan bu nüsha, Grekçe İncil’in küçük bir parçasıdır

Görüldüğü üzere İncil’in değiştirildiği söylenen 326 yılından daha eski dönemlere ait İncil nüshaları müzelerde sergilenmektedir.

Fakat bu kaynakların yanında İnsanlık tarihi adına 20 yy. en büyük arkeolojik keşiflerinden Ölü Deniz Tomarları vardır. Bu tomarlar İsa’dan önce 150 yılları ile İsa’dan sonra 70 yılları arasında yazılmış Kutsal Yazı metinleridir. Bu kaynaklar ise inanç ibadet ve uygulamalarımızda kullandığımız Kutsal Kitap’ın Eski Antlaşma Bölümünün yani Tevrat ve Zebur’un, değiştirilmediğini ve bugün elimizdekiyle aynı olduğunun tarihsel bir ispatıdır.

Tek başına bile bu kaynaklar elimizdeki İncil’in güvenilir olduğuna dair iyi birer kanıttır. Ayrıca tahribat iddialarının asılsız olduğunu ispatlayan çok önemli bir mantıksal gerçeği sizlere göstermek istiyoruz.

M.S. 326 yılında İncil’in değiştirilmesi imkânsızdı. Çünkü bu dönemde İncil gerçekten çok geniş topraklara yayılmıştı. Mezopotamya’da, Orta Doğuda, Anadolu’da, Kuzey Afrika’da, Güney Avrupa’da ve Orta Avrupa’da kiliseler vardı ve 2. Yüzyılın sonuna kadar başka dillere çevrildi (Süryanice, Kıptî ve Latince).

İznik Konseyi’nden çok daha önceki yüzyıllarda yaşamış olan Hıristiyan yazarların yazdığı metinlerden örneklere baktığımızda elimizde bulunan İncil’in ne kadar güvenilir olduğunu da görüyoruz. Kilise Babaları (İncil’de bahsi geçen havarilerin yaşadığı dönem ve İznik Konseyi’nin yapıldığı dönem arasında yaşayan ve o dönemde ki Hıristiyan kilisenin nüfuzlu teolog ve yazarları; Romalı Klemens, Antakyalı Ignatius ve İzmir’de yaşayan Polycarp vb.) vaazlarında ve eserlerde İncil’den sık sık alıntılar yaptılar. Yani elimizde hiç bir İncil elyazması ve çeviri olmasa dahi sadece Kilise Babaları’nın eserlerinde alıntıladıkları İncil ayetleri ile bütün İncil’i oluşturmak mümkündür.

Sevgili okuyucumuz, kısaca özetlemek gerekirse; İncil’in değiştirildiğine dair tarihte geçerli bir kanıt yoktur; ama elimizdeki İncil’in güvenilir olduğunu, günümüze dek değişmeden ve bozulmadan geldiğini doğrulayan birçok kanıt mevcuttur.

Değerli okuyucumuz son olarak, sizi tüm önyargılardan ve de yanlış bilgilerden uzak bir şekilde tüm evreni yaratan Var Olan, Var Olacak Olan tek mükemmel yaratıcıya giden yolu samimi bir şekilde aramaya davet ediyoruz.

Tanrı’nın Lütfu Sizinle Olsun!

Kaynakça:

  • F.F. Bruce-Elimizdeki İncil Sağlamdır-Müjde Yayıncılık
  • İskender Cedid-Tevrat, Zebur ve İncil’in Değişmezliği
Üçlü Birlik

Üçlü Birlik

I. Tek Tanrı’ya inanıyoruz.

Hristiyanlar tek Tanrı’ya inanırlar. Kutsal Kitap’ın birçok yerinde Tanrı’nın tekliği vurgulanır. Örneğin:

“Sonunda dünyanın bütün ulusları bilsinler ki, tek Tanrı RAB’dir ve O’ndan başka Tanrı yoktur. Bugünkü gibi O’nun kurallarına göre yaşamak ve buyruklarına uymak için bütün yüreğinizi Tanrımız RAB’be adayın (Tevrat: 1.Krallar 8:60-61).”

“Tek RAB sensin. Gökleri, göklerin göklerini, bütün gök cisimlerini, yeryüzünü ve içindeki her şeyi, denizleri ve içlerindeki her şeyi sen yarattın. Hepsine sen can verdin. Bütün gök cisimleri sana tapınır (Tevrat: Nehemya 9:6).”

“Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımalarıdır (İncil: Yuhanna 17:3).”

Yukarıdaki Kutsal Kitap ayetlerinde Tanrı’nın tekliği vurgulanır. Eğer Kutsal Kitap’ta bir yerde bile Tanrı’nın “tek Tanrı” olduğu söyleniyorsa ve bizler üç tanrıya inandığımızı söylersek ortada saçma, anlamsız bir durum vardır.

II: Üçlü Birlik Öğretisi nereden çıktı?

İlk yüz yılarda Kilise Babaları olarak adlandırılan Hristiyan ilahiyatçılar Kutsal Kitap’a baktıklarında Tanrı’nın insanlara görünmeyen Öz, Söz (Kelam) ve Ruh olarak açıkladığını gördüler.

“Hiç kimse hiçbir zaman Tanrı’yı görmüş değildir” (1.Yuhanna 4:12). Yaratan, tasarlayan varlık olarak buna görünmeyen Öz, dediler.

Aynı zamanda ilk yüzyıllardaki ilahiyatçılar Kutsal Kitap’ta Söz’ün (Kelam’ın) yaratılmamış, yaratıcı olduğu gerçeğini gördüler ve buna  “Söz (Kelam) Tanrı’dır” dediler ve Söz’ü görünmeyen Öz’den ayırmadılar.

“Tanrı, “Işık olsun” diye buyurdu ve ışık oldu” (Tevrat: Yaratılış 1:3).

Yine bu ilahiyatçılar Kutsal Kitap’ta Ruh’un yaratılmamış ve yaratıcı olduğunu gördüler. Söz’de olduğu gibi yaratılmamış olmak, yaratmak, yoktan var etmek yalnız Tanrı’nın özelliği olduğundan “Tanrı Ruh’tur” dediler.

“Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde hareket ediyordu” (Tevrat: Yaratılış 1:2).

Sonuçta: Aynı öze sahip tek Tanrı kendini yaratılışta görünmeyen Öz, Kelam ve Ruh olarak açıklamıştır” dediler. Tanrı ile insanının kişisel ilişkisini ifade etmek için görünmeyen Öz’e Baba, insanlara kendini açıkladığı Kelam’a Oğul, yaratılışta etkinliğini Ruh’a da Kutsal Ruh denildi (Baba ve Oğul fiziksel değil manevi bir anlam ifade eder).

Adından da anlaşılacağı gibi Üçlübirlik öğretisinde üç tanrıdan değil, üç ayrı kişilikte kenedini açıklayan ve gösteren bir Tanrı’dan söz edilir.

III. Örnek verelim.

Şimdi verilen örnek yetersiz olabilir, ama Üçlübirlik öğretisini anlamaya yardımcı olur. İfade etmediğiniz sürece sizin düşüncenizi kimse bilemez, göremez. Ancak söz olarak ifade edildiğinde düşünceniz anlaşılır. Ve ifade edilen sözde insanları harekete geçirecek bir etki olması gerekir, yoksa söz anlamsız olurdu. Düşünce, söz ve etki birbirine hiç benzemez, ama bir arada bulunduklarında anlamlıdır. Bunlardan birini çıkarmak diğerlerini anlamsızlaştırır.

Belki düşüncenize öz, ifade edilişine söz, etkisine ruh, dersek Üçlübirlik öğretisi biraz daha anlaşılabilir.

Tevrat ve Zebur’un Durumu

Tevrat ve Zebur’un Durumu

Bazı insanlar bizlere gelip şöyle güzel ve mantıklı görünen bir hikâye anlatırlar: “İlkin Tanrı Tevrat’ı Hz. Musa aracılığıyla Yahudi halkına yolladı ama etkin olmadığı veya hahamlar onu değiştirdikleri için ardından Zebur’u Hz. Davut’a indirdi, fakat onun geçerliliği bitince Tanrı Hz. İsa aracılığıyla Hıristiyan kavmine İncil’i verdi. Yine insanların İncil’i tahrif etmeleri üzerine Tanrı sonsuza dek kalıcı olacak Kuran’ı Müslüman halkına Hz. Muhammed aracılığıyla yollamaya karar verdi.” İlk başta bunu belirtelim ki gerçek tarih böyle bir iddiayı desteklemiyor. Daha önemlisi, Tanrı gerçekten birbirini geçersiz kılan farklı vahiyler farklı kavimlere göndermiş olsaydı hem kafamızı adeta allak bullak etmiş hem de kendi karakteriyle çelişmiş olurdu. Tevrat ve Zebur (Eski Antlaşma) sadece Musa ve Davut’un yazmış olduğu kitaplardan ibaret değil, bunun dışında, Tanrı’nın esinlemiş olduğu başka peygamberlere ilettiği vahiyleri de içermektedir (Eyüp, Süleyman, Yeşaya, Zekeriya vs.). Eski Antlaşma İsrail halkına gönderilen ve kutsal peygamberlerin yazılarını içeren 39 bölümlük bir bütündür. Ayrıca, bu kutsal yazılar aynı ortak mesajı sürdürmekte ve birbirini geçersiz kılmamaktadır. Hatta peygamberlerin sözlerinin başından sonuna kadar İsa Mesih’i işaret ettiklerini ve İsa Mesih’te tamamlandıklarını güvenle söyleyebiliriz (bkz. Luka 24:25-27İbraniler 1:1-3). Bu anlamda İncil (Yeni Antlaşma), Kutsal Kitap’ın ilk yarısı olan Eski Antlaşma’yı tamamlamış oldu. Her bir Hıristiyan hem Eski, hem de Yeni Antlaşma’yı Tanrı’nın Sözü olarak kabul eder. İncil’in olduğu gibi, Eski Anlaşmanın yazılarının günümüze kadar bozulmadan geldiğine dair bol tarihsel ve arkeolojik kanıtlar bulunmaktadır. 

Kaynak: Hey Gavur! Anlatsana kitapçığı

İznik Konseyi ve İncil

İznik Konseyi ve İncil

İncil konusundaki bir başka iddia ise İznik şehrinde yapılan konseyde 4.400’ü aşkın değişik el yazmalarından en uygun görülen dört farklı (MattaMarkosLukaYuhanna) İncil’in seçildiği yönündedir. Hatta kimileri çok basit ve komik bir iddiada bulunur: “Piskoposlar üzerinde yüzlerce İnciller bulunan masayı sallamışlar ve kitapların birçoğu düşmüş sadece dört tanesi kalmış. Bunları da hakiki İncil olarak kabul ettiler.” Milletin bu tür şeylere nasıl inandığı bizi şaşırtıyor — tabii ki bunu da itiraf edelim ki bizler de eskiden böyle hurafelere inanıyorduk. Bu iddiaların akıl dışı ve çok komik olduğu aşikârdır. Bugün elimizde olan ve okuduğumuz İncil’in sadece içindekiler bölümüne bakıldığında bu hikâyenin gerçeği yansıtmadığını görürüz, çünkü Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncil’in sadece ilk dört bölümü oldukları ve İncil’in toplamı 27 bölümden oluştuğu görülebilir. Yukarıda belirttiğimiz gibi eski ve tarihi kaynaklara göre elimizdeki İncil’den başkası olmamıştır. Peki, İznik konseyi denen şey nedir? M.S.325 yılında toplanan konseyde İsa Mesih’in ilahi sıfatı tartışıldı. Özellikle İsa Mesih’in tanrılığını kabul etmeyen ve inanlıları bu düşüncesi ile doğru yoldan çıkarmak isteyen Aryus adındaki bir kilise görevlisinin iddiaları görüşüldü. Bu görüşmeler neticesinde İsa’nın tanrılığı tartışılamayacak bir olgu olarak kabul edilmiş ve yayınlanan bir inanç bildirgesi ile bu karar dünyanın dört bir yanındaki Hıristiyan topluluklarına bildirilmiştir. İznik Konseyinde İncil’in metinleri üzerine bir tartışma söz konusu olmamıştır. Tersine katılan herkes aynı İncil’i kullanarak İsa Mesih’in tanrılığını tartışıp ortak bir anlayışa vardılar. 

Kaynak: Hey Gavur! Anlatsana kitapçığı

Asıl İncil Değiştirildi mi?

Asıl İncil Değiştirildi mi?

Birçok insan bize gelip kanıtlanan bir gerçekmiş gibi, İncil’in tarih boyunca “papazlar” tarafından tahrif olduğunu söylüyor. İlginç tarafı şudur, daha bugüne kadar hiç kimse buna ilişkin zerre kadar kanıt gösterememiştir — hepsi kulaktan dolma boş ve yersiz iddiaların ötesine gitmiyor. Komik taraf şudur, diyelim ki Mesih’ten 400-500 sene sonra yaşamış bir papaz İncil’in bazı öğretilerini benimsemediği için onu değiştirmek istedi, fakat bunu tamamıyla gerçekleştirebilmesi için dünyanın dört bucağına yayılan binlerce İncil kopyalarının hepsini bir araya toplayıp tek tek yeniden yazması gerekiyordu. Sizce bu mümkün mü?

Yine başka birisi, İncil’in aslının çoktan kaybolduğunu, Hıristiyanların şimdi kullandığı İncil’in uydurma olduğunu emin bir şekilde iddia eder. Peki, elimizdeki İncil’in orijinal olmadığına dair kanıt var mı? Tam aksine içsel veya dışsal kanıt olsun, tarihsel, bilimsel ya da mantıksal kanıt olsun, her alanda İncil’in Tanrı’nın esini olup bozulmayarak elimize ulaştığını kanıtlayabiliyoruz. Yukarıdaki iddiaları gerçek olarak kabul ettik var sayalım, Tanrı’nın hikmeti ve gücünü hiçe indirgeyip karakterini küçümsemiş olmaz mıyız? Hâlbuki hepimiz Kadir olan, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten bir Tanrı’ya inanıyoruz. Eğer Tanrı dün, bugün ve sonsuza dek değişmez tek Tanrı ise, kendi Sözünün de değiştirilmesi olanaksızdır, çünkü Tanrı sözlerini insanlara esinlediğine göre onları koruyabilecek güçte olsa gerek. Yoksa bu asılsız şeyleri söyleyerek, haşa, sapkın papazların Tanrı’dan daha güçlü olduğunu mu iddia ediyoruz? Tam aksine Tanrı kutsal sözlerinin asla değiştirilemeyeceğine dair defalarca vaatte bulunmuştur (bkz. Mezmur 119:891.Petrus 1:23-25).

İkinci olarak İncil’in değiştirilmediğini ispatlayan binlerce tarihi elyazmaları arkeolojik müzelerde hâlâ mevcuttur. İsa’dan sonra ilk yüzyıllardan başlayarak eski kilise döneminden kalan 5.000 metinden daha fazla Grekçe (Eski Yunanca) el yazması, İncil kalıntıları vardır. Ayrıca Mesih’ten kısa bir zaman sonra diğer dillere (Latince, Kildanice, Süryanice vs..) çevrilmiş 9.000’den fazla İncil el yazmaları bulunmaktadır. Şimdi elimizde mevcut olan bu İncil, eski dokümanlar incelenerek birbiriyle kıyaslanarak güncel Türkçe’ye çevrilmiştir.

Bakın, eskiden kalan eserlerden hiçbir kitap (Örneğin: İlyada ya da Aristo eserleri) Kutsal Kitap gibi var olan ispatların yüzde beşine bile sahip değildir. Yani dünya çapında İncil kadar sağlam ve güvenli bir şekilde aktarılmış, dikkatlice çevrilmiş ve itinayla korunmuş hiçbir tarihi eser bulunmamaktadır. 

Kaynak: Hey Gavur! Anlatsana kitapçığı